Japan-Fans / Japonya Hakkında Her Şey!

Tam Versiyon: Japonya İle İlgili Çeşitli Yazılar / Köşe Yazıları
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Sayfalar: 1 2
Japonya İle İlgili Çeşitli Yazılar / Köşe Yazıları

Japonya ile ilgili dergilerde, gazetelerde ya da internette yayınlanmış yazılar ya da köşe yazılarını bu başlıkta toplayalım.
‘Kokulu sergi’den Japon bahçesine Emel Hanım

[Resim: Resim.aspx?gid=2&kid=1&yid=931ee86d-04c8...4c05&w=200]

Mutlu pazarlar..
Bugün kutsal annelerimizin günü..
Tüm anneleri yürekten kutluyorum.
Anneler her şeyimiz, en yüce varlıklarımız..
Ellerinden öpün, yanaklarına öpücükler kondurun anacığınızın.
Sevgiyi ve saygıyı her zaman hak eder onlar..
Eğer sevgili annenizden çok uzaktaysanız da ona muhakkak bir 'alo'. Bitimsiz sevgilerinizi söyleyin.
Unutmayın, annelerin dualarını almak evlatları için en büyük ödül.
Ve bugün sevgili annenize bir sürpriz yapmak istiyorsanız bir önerim var. Alın onu Japon kültürü ve mimarisinin yaşatıldığı Nilüfer Çamlıca Mahallesi'ndeki Japon Parkı'na götürün.
O muhteşem ortamda el ele gezin..
Sonra Japonlar'a özgü seremoniyle ikram edilecek çaylarınızı yudumlayın.
Ona unutulmaz, güzel bir gün yaşatın.
***

KOKULU SERGİ:
Japon Çay Evi Japon Parkı içinde ve kentimizin genç ve yetenekli sanatçılarından ressam Emel Yoldaş'ın yönetiminde.
Bu nedenle özel mekanda bir sanatçı titizliğine, duyarlılığına her an tanık oluyorsunuz.
Emel Yoldaş, pek çok ortak sergiye ürün veren bir sanatçımız.
Bu arada ses getiren kişisel sergilere de imza attı.
Örneğin 1992'de açtığı ilk 'kokulu sergi'yi o yarattı..
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'ndeki bu serginin açılışında bulunmuştum.
Galerinin her tarafı birbirinden ilginç ve çarpıcı güzelliklere sahip tablolarla doluydu..
Tam köşede duvara asılı bir tabloda capcanlı balıklar resmedilmişti. Kırmızı bir tabla üzerine kuzu gibi yatırılmış balıklar adeta tablodan fırlayacak gibiydi.
Çok ilgi çeken bir taboydu. Çünkü balıklı tablo önüne geldiğinizde o balıklar resmen balık gibi, deniz gibi, yosun gibi kokuyordu.
Sanki bir balıkçı sandalında mavi sulara oltanızı atmış denizi soluyor veya balık pazarında dolaşıyor gibiydiniz.
Evet bu kokulu tablo çok ilgi çekti.
Sonradan araştırdım, öğrendim.
Tablonun asılı olduğu yer galerinin tam köşesiydi. Tablonun asıldığı pano arkasında ise geniş bir boşluk vardı.
Ressam Emel Yoldaş o müthiş yaratıcılığıyla serginin açılacağı günün sabahı balık pazarına gidip epeyce bir balık almış. Galeriye getirdiği balıkları geniş bir tepsiye yerleştirip kimselerin göremeyeceği bu boşluğa koymuş.
Resmettiği balıklar tablonun arkasına konan ve deniz-yosun kokularına da bulanmış gerçek balıkların kokularını yansıtıyor sanki!.
İşte böylesine yaratıcı bir sanatçıdır Japon Çay Evi işletmecisi olan Emel Hanım.
***

JAPON PARKI:
Evet, şimdi gelelim Japon Parkı'na..
Nilüfer Belediyesi'nce 2010 Türk-Japon Dostluk Yılı'nda iki ülke arasındaki dostluğa katkı sunmak amacıyla Çamlıca Mahallesi'nde geçen 16 Ekim'de törenle açıldı bu park.
Japon Parkı ve çayevindeki güzellikler anlatılacak gibi değil.
Bugüne kadar iki yüze yakın park ve çocuk oyun alanı yapan Nilüfer Belediyesi'nin, Azerbaycan Dostluk Parkı'ndan sonra uluslararası dostluğa adadığı ikinci park olan Japon Parkı, Nilüfer Belediyesi'nin Japonya'daki kardeş kenti Tokai Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilmiş. Toplam 5 bin 136 m2'lik bir alanı kapsıyor.
Bu ilginç parkta dinlenme alanları, süs havuzu, şelale, Zen rahiplerinin meditasyon yaptığı Zen bahçesi, sağlıklı yürüyüş yolu ve yazımızın başında da değindiğimiz Japon çay seremonisinin sergilendiği 240 m2.'lik bir çay evi var..
Japonya'dan getirilen bitkiler ve Japon kültürünü yansıtan bir mimari uygulanan park bugün annelerin özenle ağırlanıp unutulmaz saatlerin yaşanabileceği çok ilginç bir yer.

Yazı kısaltılmış ve sadece Japonya ile ilgili olan bölümleri alınmıştır.

Alıntıdır: Linki görebilmek için giriş yapmanız ya da üye olmanız gerekir.
Bu park büyük ihtimalle İstanbulda açıldı... Aaaa çok kıskandım oradaki halkı bende Japon Parkına gitmek istiyorum. Sad
Japon parkı Konya'da.

Linki görebilmek için giriş yapmanız ya da üye olmanız gerekir.
Çok güzelmiş. Heart
Japonya, Sendai’den bir mektup

Sendai’de olup bitenler daha çok gerçek üstü gibi. Ama bana çok yardımcı olan arkadaşlarım olduğu için şanslı hissediyorum kendimi. Artık salaş kulübem adına bile yakışmadığından, bir arkadaşımın yanında kalıyorum. Su, yiyecek, ısıtıcı gibi tedarikleri paylaşıyoruz birlikte. Bir odada sırayla yatıyoruz, mum ışığında yemek yiyoruz, hikayelerimizi paylaşarak. Sıcak, samimi ve güzel…

Gün içinde evlerdeki dağınıklıkları toplayabilmek için yardım ediyoruz birbirimize. İnsanlar arabalarında oturuyor, navigasyon ekranlarından haberleri izliyor, ya da bir kaynak açıldığında, içme suyu alabilmek için sıraya giriyorlar. Eğer birinin evinde musluktan su akarsa, hemen bir işaret koyuyor, diğerleri de kovalarını doldurabilsinler diye…

O kadar şaşırtıcı ki; benim bulunduğum yerde ne bir yağmalama oldu ne de sıralarda itiş kakış. İnsanlar ön kapılarını açık bırakıyorlar, çünkü bir deprem durumunda daha güvenli. İnsanlar sürekli, “Ah, tıpkı herkesin birbiriyle yardımlaştığı eski günlerdeki gibi…” diyorlar.

Sarsıntılar sürüyor. Dün gece her 15 dakikada bir sallandık. Sürekli sirenler çalıyor, sık sık helikopterler geçiyor başımızın üzerinden.

Dün gece birkaç saatliğine su verildi evlerimize, şimdi ise yarım gün veriliyor. Elektrik bu öğleden sonra geldi. Gaz hala yok. Ama bunlar bölgelere bağlı. Bazılarının böyle şeyleri var, bazılarının yok. Günlerdir kimse yıkanmadı. Kendimizi pis hissediyoruz ama, şimdi bizim için daha önemli şeyler var. Gereksiz durumlardan kurtulmayı seviyorum. Tümüyle içgüdü, sezgi, şefkat düzeyinde yaşamak, sadece benim için değil, tüm grup için, hayatta kalmak adına gerekli şeyler için yaşamak…

Tuhaf paralel evrenler yaşanıyor. Bazı yerlerde evler viran olmuş, bazı evlerde, çamaşırlar kuruyor güneşin altında. İnsanlar su ve yiyecek için sıraya giriyorlar, ama birkaç kişi de köpeğini gezdiriyor. Hepsi aynı anda olmakta…

Beklenmedik güzelliklerden biri de, gecelerdeki sessizlik. Hiç araba yok. Sokaklar bomboş. Gecenin cennetine yıldızlar saçılmış. Genellikle bir iki tane görürdüm ama şimdi tüm gökyüzü yıldızla dolu. Sendai’nin dağları sık, aralıksız. Ve soğuk havada gökyüzüne düşen siluetini görüyoruz ihtişamla…

Ve Japonlar kendileri, harikalar. Her gün kulübeme geliyorum kontrol etmeye, şimdi de elektrik olduğundan bu e-maili yollamak için geldim, girişte benim için bırakılmış su ve yiyecek buldum. Kimin getirdiğiyle ilgili bir fikrim yok, ama orada duruyor. Yeşil şapkalı yaşlı adamlar kapı kapı dolaşıp, herkesin nasıl olduğunu kontrol ediyor. İnsanlar hiç tanımadıklarına yardıma ihtiyaçları olup olmadığını soruyor. Korkuya dair hiçbir işaret görmüyorum. Boyun eğme evet, ama korku ya da panik, hayır…

Bize artçı şoklar geleceğini söylediler, hatta bir ay daha büyük sallantılar… Sürekli sarsıntı, titreme, çalkantı hissediyoruz. Ben Sendai’nin biraz daha yüksek bir bölümünde yaşadığımdan şanslı hissediyorum kendimi, burası diğer yerlerden biraz daha sağlam. Bir dereceye kadar burası diğer bölgelerden daha iyi. Dün gece arkadaşımın kocası baliyöden geldi, yiyecek ve su getirdi. Bir kez daha kutsanmış olduk…

Bir şekilde, tam şu andaki doğrudan deneyimimden anlıyorum ki; tüm dünyada, gerçekten muazzam bir kozmik evrim yaşanıyor tam şu anda. Bir şekilde, Japonya’da olanları deneyimlerken, kalbimin gittikçe büyüdüğünü, genişlediğini hissediyorum. Kardeşim, tüm olanlar karşısında kendimi küçülmüş hissedip hissetmediğimi sordu, Hayır. Daha çok; kendimden çok daha büyük, olmakta olan bir şeyin parçası gibi hissediyorum kendimi. Doğum yapmak (dünya genelinde) zor; ama muhteşem…

İlginiz ve sevginiz için tekrar teşekkür ederim.

Karşılığında, hepinize sevgiler…

Ann

Çeviri: Güneş Kurtulan
Mujo

Haruki Murakami, dünya çapında milyonlar satan ve Türkiye’de de çok tanınan, sevilen bir edebiyatçı... Son kitabı 1Q84 çıktığında millet sabahlara kadar kuyruklarda bekledi. Japon yazarın, Fukuşima faciasından birkaç ay sonra, Barcelona’da yaptığı bir konuşmayı okuduğumda çarpıldım...
Murakami, 9’luk deprem, korkunç bir tsunami, ardından nükleer kazayla altüst olan ülkesinde, Tokyo’da hayatın eskisi gibi devam ettiğini anlatarak başlıyor...
Peki nasıl oldu da insanlar korkudan aklını kaybetmedi? Japoncada “mujo” diye bir kelime varmış... Budizmde, her şeyin geçici olduğunu ifade etmek için kullanılıyor. Bu dünyada can bulan her şey, eninde sonunda yok olacak anlamında... Bizdeki “fani”lik kavramı gibi.
Murakami’ye göre “mujo”, dini anlamından öte, Japon insanının ruhuna kazınmış. Doğaya karşı gelmenin anlamsızlığına derinden inanan Japonlar, belki de bu yüzden bunca felakete karşın halen sükuneti koruyabiliyor.

“Bir daha asla” demişlerdi
“Ancak,” diyor Murakami, “Buna rağmen son depremin boyutu ve getirdiği felaket, bizi şoka soktu. Çaresiz hissettik... Ender kızan, sabırlı Japon insanı, bu defa öfkeli...”
Neden? Çünkü Fukuşima’da yapılan hatalar binlerce insanın hayatına mal oldu, olmaya da devam ediyor. Murakami, nükleer kazanın Japon ahlakını ve değerlerini de sorgulattığına inanıyor.
Hatırlayın. 1945’te atom bombası felaketini yaşayan Japonya “bir daha asla” diyerek iki şey yapmıştı:
1- Savaşa hayır deyip orduyu kaldırdı.
2- Ekonomik büyümeye yüklendi.
Fakat silahsızlanır, “bir daha asla” derken, nükleer gücü denklemden çıkar(a)madılar. Ve atom bombasından 66 yıl sonra, Fukuşima’daki nükleer reaktör kazasıyla yayılan radyasyon, havayı, toprağı, okyanusu zehirledi.
Japonya, bugün ikinci büyük nükleer felaketini yaşıyor.

Hayalperest olalım
Murakami, haklı olarak soruyor: Neden böyle oldu? Hani nükleer gücü reddetmiştik?
Nedeni gayet basit: Büyük elektrik üreticisi şirketlerin, “verimli” diye nükleerde ısrar edip bundan müthiş kar elde etmesi... Hükümetin nükleer güç üretimine tam destek vermesi. Medyanın satın alınıp, insanların, nükleer gücün güvenli olduğuna inandırılması...
Japonya’da nükleere karşı çıkanlar, “Ne yani, elektriksiz mi kalalım?” diye korkutulmuş hep. Klimasız bir yaz geçirme fikrinden ödü patlayanlar, nükleer karşıtlarını “hayalperestler” diye küçümsemiş.
Bugün gerçeğin, nükleer lobinin anlattığından çok farklı olduğu ortaya çıktı. Gerçek dedikleri şey, sahte bir konfordan ibaretti. (Santraller birer birer kapandı, kimse elektriksiz kalmadı.)
Murakami, “sadece şirketi ve hükümeti değil, kendimizi de sorgulayalım” diyor: “Aynı anda hem kurban, hem failiz. Bunu iyice anlamazsak tekrar aynı hataya düşeceğiz.”
“Mujo”, yani fani dünya bu! Sürekli değişiyor, her yaşam doğduğu gibi sonlanıyor. Bizler, buna saygı gösterirken, hayallerimizden, “hayalperest” olarak damgalanmaktan hiç vazgeçmeyelim...


(Yazı kısaltılmıştır. Devam eden bölümlerinde Türkiye gündemiyle ilgili yazılar vardı.)

Alıntıdır: Linki görebilmek için giriş yapmanız ya da üye olmanız gerekir. / 17.03.2012
Japonya'nın Yeni Endüstriyel Modeli Ne Olacak?

Japonya, rekabet gücünü sürekli kaybediyor.

Bunun nedenleri, Asyalı rakiplerinin daha ucuz üretim yapması ve Japon parası yenin sürekli değerlenmesi olarak biliniyor. Ama son yaşanan deprem ve tsunaminin ardından Japonya yeni bir sorunla daha karşılaştı.
Fukushima nükleer santralinin patlaması ve çevreye zarar vermesi tüm nükleer santrallerin kapatılmasını gündeme getirdi. Enerjisini petrol ithalatına bağlı olarak üreten Japonya'nın, elektrik tüketimi çok yüksek olan ağır sanayi üretimini sürdürmesi artık mümkün olamayacak. İşte bu nedenle Japonya, Çin gibi seri üretim yapamayacağına göre, ABD gibi post endüstriyel dönemde sanayi ürünlerinin en önemli kısımlarının yapımına odaklanacak. Ya da Almanya gibi en ileri bilgi seviyesinde üretim yapacak.

Bu yeni stratejiye en uygun örnek olarak Panasonic firması gösteriliyor.
Panasonic, Amasaki ve Osaka'daki plazma ekran fabrikalarını kapattı, bu fabrikaların yerine daha ucuz üretim yapan Asyalı ülkelerden plazma ekran almaya başladı. Kendi üretimini daha kârlı olan fabrika ekipmanlarına ve elektrikli otomobillerin pillerini üretmeye yoğunlaştırdı.
Yine Japon firmaları endüstriyel robotlar ile hassas ve kaliteli bisiklet malzemesi üretmeye başladılar.

Kısacası, 1980'lerin otomobil ve renkli TV üretimiyle ekonomide süper güç olan Japonya şimdi ürünlerini satamıyor. Artık Çin, Hindistan, G. Kore, Endonezya, Vietnam, Tayvan gibi Asya ülkeleri Japonya'dan çok daha ucuza otomobil, TV üretiyor. Aynı coğrafyada olmamasına rağmen Türkiye de hem taşıt aracı üretiminde hem de TV üretiminde dünyanın sayılı ülkeleri arasına girdi.

Peki yeni endüstriyel model Japonya'yı kurtaracak mı? Japonya'nın işi zor.

Çünkü bu ülkenin bir önemli sorunu daha var. Sık sık yaşanan depremler her yıl binlerce insanın hayatına mal oluyor.

Bu nedenle Japonya'nın kendisine yeni bir vatan toprağı bulması hatta satın alması dile getiriliyor. En son gündeme gelen toprak konusu, Japonya ve Çin arasında sorunlu alan olan Senkuka adalarının satın alınması oldu. Japonya parayı bastırıp adaları satın alarak sorunu çözmek istiyor. Ayrıca Japonların Rusya'dan toprak satın alarak ya da kiralayarak oraya yerleşmeleri söz konusu ediliyor.

Rusya'da çok büyük ve kullanılmayan alanlar var. Bu bölgeleri satın alarak ya da kiralayarak milyonlarca Japon'un yerleştirilip şimdiki tehlikeli bölgeden pek çoğunun uzaklaştırılması gerekiyor. Bu yolla hem Rusya para kazanacak, ıssız bölgelerine yeni bir canlılık gelecek hem de Japonya deprem ve tsunamiden uzak bir yeni ülke kuracak.

Bütün bunlar gerçekleşir mi bilinmez ama bir gerçek var. O da şu... ABD, Japonya ve Avrupa'nın eski zenginleri artık üretmekte zorlanıyorlar.
Onların yerlerini Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Türkiye, G. Kore, Meksika ve Endonezya gibi yeni yükselen ülkeler alıyor. Bu yeni gelişmelere "kriz" diyenler var.

Ciddi olarak yanılıyorlar. Bu gelişmenin adı kriz olamaz, bu aslında bir değişim.

Bu değişimin sonucunda 2030'da dünya üretiminin yüzde 70'ini gelişmekte olan ülkelerin yapacağı tahmin ediliyor.

Yazar: Süleyman Yaşar

Alıntıdır: Linki görebilmek için giriş yapmanız ya da üye olmanız gerekir. / 19.04.2012
Japonlar Dün Ayranla Tanıştı

[Resim: 105b.jpg]

Japonya’da dün ilk kez ayran satışa sunuldu, karton kutulardaki ayranlar marketlere dağıtıldı. Bu noktaya gelene kadar yoğurt ve ayranın Japonya’da çok ilginç bir hikayesi var, bugün onu anlatayım size.

Japonlar ayran diye bir şeyi bilmiyor.
20-30 yıldır Bulgar yoğurdu diye bir şey yiyorlar.
Ancak o yoğurt da bizim yoğurdumuz gibi değil.
Çünkü yoğurdun şekersiz ya da meyvesiz olabileceğini düşünemiyorlar.
Bu yüzden bütün yoğurtları şekerli ve meyveli Japonlar’ın.
Bu “Bulgar yoğurdu”na alternatif olarak bir kaç yıl önce büyük bir Japon firması kaymaklı yoğurt piyasaya sürülüyor, “Yunan Yoğurdu” adıyla.
Piyasada Bulgar ve Yunan yoğurdu var anlayacağınız.
Bu duruma bakan bir başka Japon firması ise bu işin nasıl yapıldığını araştırmaya başlıyor.
Türkiye’de de yoğurt yapıldığını keşfediyorlar ve Türkiye’ye araştırma yapmak için geliyorlar.
İki yıl boyunca hem yoğurdun kültürünü hem de nasıl yapıldığını araştırıyorlar.
Silivri’ye ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine gidiyorlar.
Bu arada ayranı keşfediyorlar.
Bugüne kadar Japonya’da Bulgar ve Yunan yoğurdu adıyla satılan yoğurtlara alternatif olarak bir süre önce Türk yoğurdunu piyasaya sürüyorlar.
Diğer üreticilerin bugüne kadar aklına gelmemiş ya da yapmayı planlamadığı bir şeyi daha yapıyorlar.
Türkiye’de keşfettikleri ayranı da üretmeye karar veriyorlar.
Yoğurttan “Türk ayranı” da üretiyorlar.
Bunu karton kutularla paketleyip piyasaya sürüyorlar.
İşte dün Japonya’da bu ayran satışa çıktı.
Daha önce hiç ayranla tanışmamış Japonlar ilk kez ayranla tanıştılar.
Türk ayranı ve Türk yoğurduna vurgu yapmak isteyen üretici firma kutunun üzerine Türk bayrağı ve bir ayran maşrapası fotoğrafı koydu, kutunun dizaynını da İznik çinisi şeklinde yaptı.
Bir süredir bu ayranın çıkacağını duyuran gazete ilanları yayınlanıyordu Japonya’da ve çeşitli tanıtım çalışmalı yürütülüyordu.
Şimdi herkes Japonya’da Türk ayranının tutup tutmayacağını merak ediyor.
Çünkü Japonlar yoğurdun ve ayranın tuzlu olabileceğini asla düşünemiyorlar.
Hatta Japonya’da yaşayan bir arkadaşım, Türk restoranında çalışırken, Japonlar’ın bizim tuzlu ayranın içine şeker attığına bile tanık olmuş.
Türk ayranının Japonya yolculuğunu nasıl olacağını merak ediyorum doğrusu.

Japonlar, ayranı sevdi mi?..
Bana yukarıdaki bilgileri sevgili arkadaşım Ayumu Takano verdi.
Türkiye'de yıllarca televizyonlarda program yapan, dizi ve filmlerde oynayan Ayumi bir süredir Japonya'daydı.
Zaten Türk yoğurduğunu ve ayranını üretmek isteyen firmanın Türkiye'de ilk bulduğu kişi de Ayumi olmuş.
Ayumi yoğurt konusunda onlara yardımcı olmuş.
"İlk gün satışları nasılmış ayranın" diye dün sordum Ayumi'ye...
"Bir gün sonra söyleyebilirim sana, bu sabah piyasaya çıktığı için bugün söyleyemem" dedi.
"Yıllardır Türkiye'de yaşıyorsun sence Japonlar ayranı sever mi" diye sordum.
"Ben çok seviyorum ayranı ama kıstas değilim. Bakıp göreceğiz açıkçası ben de çok merak ediyorum" yanıtını verdi Ayumi.
Japonya'da ilk gün ne kadar ayran satıldığını da yarına yazarım artık.

Yazar: Cengiz Semercioğlu

Alıntıdır: Linki görebilmek için giriş yapmanız ya da üye olmanız gerekir. / 20.03.2013
(03-20-2013, Saat:03:31 PM)Toruga yazdı: Linki görebilmek için giriş yapmanız ya da üye olmanız gerekir.
Japonlar Dün Ayranla Tanıştı

[Resim: 105b.jpg]

Japonya’da dün ilk kez ayran satışa sunuldu, karton kutulardaki ayranlar marketlere dağıtıldı. Bu noktaya gelene kadar yoğurt ve ayranın Japonya’da çok ilginç bir hikayesi var, bugün onu anlatayım size.

Japonlar ayran diye bir şeyi bilmiyor.
20-30 yıldır Bulgar yoğurdu diye bir şey yiyorlar.
Ancak o yoğurt da bizim yoğurdumuz gibi değil.
Çünkü yoğurdun şekersiz ya da meyvesiz olabileceğini düşünemiyorlar.
Bu yüzden bütün yoğurtları şekerli ve meyveli Japonlar’ın.
Bu “Bulgar yoğurdu”na alternatif olarak bir kaç yıl önce büyük bir Japon firması kaymaklı yoğurt piyasaya sürülüyor, “Yunan Yoğurdu” adıyla.
Piyasada Bulgar ve Yunan yoğurdu var anlayacağınız.
Bu duruma bakan bir başka Japon firması ise bu işin nasıl yapıldığını araştırmaya başlıyor.
Türkiye’de de yoğurt yapıldığını keşfediyorlar ve Türkiye’ye araştırma yapmak için geliyorlar.
İki yıl boyunca hem yoğurdun kültürünü hem de nasıl yapıldığını araştırıyorlar.
Silivri’ye ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine gidiyorlar.
Bu arada ayranı keşfediyorlar.
Bugüne kadar Japonya’da Bulgar ve Yunan yoğurdu adıyla satılan yoğurtlara alternatif olarak bir süre önce Türk yoğurdunu piyasaya sürüyorlar.
Diğer üreticilerin bugüne kadar aklına gelmemiş ya da yapmayı planlamadığı bir şeyi daha yapıyorlar.
Türkiye’de keşfettikleri ayranı da üretmeye karar veriyorlar.
Yoğurttan “Türk ayranı” da üretiyorlar.
Bunu karton kutularla paketleyip piyasaya sürüyorlar.
İşte dün Japonya’da bu ayran satışa çıktı.
Daha önce hiç ayranla tanışmamış Japonlar ilk kez ayranla tanıştılar.
Türk ayranı ve Türk yoğurduna vurgu yapmak isteyen üretici firma kutunun üzerine Türk bayrağı ve bir ayran maşrapası fotoğrafı koydu, kutunun dizaynını da İznik çinisi şeklinde yaptı.
Bir süredir bu ayranın çıkacağını duyuran gazete ilanları yayınlanıyordu Japonya’da ve çeşitli tanıtım çalışmalı yürütülüyordu.
Şimdi herkes Japonya’da Türk ayranının tutup tutmayacağını merak ediyor.
Çünkü Japonlar yoğurdun ve ayranın tuzlu olabileceğini asla düşünemiyorlar.
Hatta Japonya’da yaşayan bir arkadaşım, Türk restoranında çalışırken, Japonlar’ın bizim tuzlu ayranın içine şeker attığına bile tanık olmuş.
Türk ayranının Japonya yolculuğunu nasıl olacağını merak ediyorum doğrusu.

Japonlar, ayranı sevdi mi?..
Bana yukarıdaki bilgileri sevgili arkadaşım Ayumu Takano verdi.
Türkiye'de yıllarca televizyonlarda program yapan, dizi ve filmlerde oynayan Ayumi bir süredir Japonya'daydı.
Zaten Türk yoğurduğunu ve ayranını üretmek isteyen firmanın Türkiye'de ilk bulduğu kişi de Ayumi olmuş.
Ayumi yoğurt konusunda onlara yardımcı olmuş.
"İlk gün satışları nasılmış ayranın" diye dün sordum Ayumi'ye...
"Bir gün sonra söyleyebilirim sana, bu sabah piyasaya çıktığı için bugün söyleyemem" dedi.
"Yıllardır Türkiye'de yaşıyorsun sence Japonlar ayranı sever mi" diye sordum.
"Ben çok seviyorum ayranı ama kıstas değilim. Bakıp göreceğiz açıkçası ben de çok merak ediyorum" yanıtını verdi Ayumi.
Japonya'da ilk gün ne kadar ayran satıldığını da yarına yazarım artık.

Yazar: Cengiz Semercioğlu

Alıntıdır: Linki görebilmek için giriş yapmanız ya da üye olmanız gerekir. / 20.03.2013

Bu da Ayran ya da Airan'ın (アイラン) paketi. smile

[Resim: IDDfI08.jpg]
Sayfalar: 1 2